Ramazan ayı gelenekleri, kültürümüzün önemli bir parçasıdır.
Ramazan ayı gelenekleri, kültürümüzün önemli bir parçasıdır. Bu geleneklerimizi unutmamak, Ramazan ayının maneviyatını hem yaşamak hem de yaşatmak için bu değerli adetleri korumak ve yeni nesillere aktarmak önemlidir. Ramazan ayının manevi atmosferini yansıtan ve birçok insanın özlemle beklediği bu gelenekleri hatırlamak, yaşatmak ve biricik kılmak ise hepimizin görevidir.
Ramazan ayı gelenekleri, oruç tutmanın yanı sıra, iftar sofraları kurmak, komşulara yemek götürmek, camilerde teravih namazı kılmak gibi çeşitli uygulamaları içerir. Ayrıca, ramazan ayının başlangıcını belirlemek için hilal gözlemi yapmak, imsak vaktinde sahura kalkmak, oruç açmak için hurma ve su tüketmek, sadaka vermek gibi özel ritüeller de bu gelenekler arasındadır.
Bununla birlikte, günümüzde bazı ramazan gelenekleri unutulmaya yüz tutmuş durumdadır. Örneğin, ramazan ayında geleneksel tatlılar yapmak, mahalle aralarında dolaşıp çocuklara şeker ve oyuncak dağıtmak gibi uygulamalar zamanla kaybolmuştur.
Kısacası, ramazan ayı gelenekleri kültürümüzün önemli bir parçasıdır ve bizim görevimiz bu geleneklere sahip çıkarak, gelecek nesillere aktarmaktır. Unutmayalım ki, geçmişimizi tanımadan, kültürümüze yabancılaşır ve kimliğimizi kaybederiz. Ramazan ayının manevi atmosferini yaşatan bu güzel gelenekleri hatırlamak ve biricik kılmak için el ele verelim ve birlikte yaşatalım.
Osmanlı’dan Günümüze 10 Ramazan Geleneği
1) Ramazan Hazırlıkları
Ramazan ayı, gelenekleriyle Türk kültüründe özel bir yere sahiptir. Bu geleneklerin arasında ev temizliği de önemli bir yer tutar. Ramazan boyunca ve bayram sürecinde, her evin temiz kalması için özen gösterilirdi. Bu temizlik, bereketin simgesi olarak görülürdü. Yemeklere yönelik eşyalara da özel bir özen gösterilirdi.
Tabaklar, çanaklar, tencereler, çatal-bıçaklar, bardaklar özenle temizlenir ve parlatılırdı. Yeni alınmış yemek takımları da özenle saklanarak bayram öncesi günlerde çıkarılırdı. Misafirler için ayrılmış eşyalar öncelikli olarak kullanılırdı. Masalarda kullanılacak örtüler, servis altlıkları ve abdest havluları gibi eşyalar da daha özenle temizlenir.
Evin daha ihtişamlı ve özenli görünmesi için elden gelen her şey yapılırdı. Ramazan ayının karşılanması için topluca mutfak alışverişi yapılırdı. Tüm ay boyunca ihtiyaç duyulacak gıda malzemeleri büyük bir özenle temin edilirdi. Maddi durumu iyi olan aileler, yoksul olanlar için de alışveriş yapardı. Ramazan ayının, tüm sofralara bereket getireceği ve yoksul evlere de yardım edeceği inanışı hala daha güçlü bir şekilde devam etmektedir.
Kültürümüzde bayram temizliği, peygamberimizin "temizlik imandan gelir" sözüyle özdeşleşerek hala daha etkili bir şekilde uygulanmaktadır. Ramazan ayı geldiğinde evlerimizi temizleyerek, geçmişimizi geleceğimize taşımak ve bu güzel geleneği yaşatmak bizim en önemli görevlerimizden biridir.
2) Ramazan Ayı Eğlenceleri
Ramazan ayının sadece kutsal yönü değil, eğlence anlayışı da kültürümüzde yer edinmiştir. Gün boyu oruç tutmanın ardından, iftar saati gelince aileler bir araya gelir ve afiyetle yenilen yemeklerle birlikte sohbet ederler. İftar sonrası ise teravih namazları kılınır ve ardından şenlikler başlar.
Ramazan ayının en keyifli zamanları, akşam vaktinden sahura kadar süren eğlencelerdir. Camilerin altındaki kahvehaneler dolup taşar, kalabalık aile ahalisi ve dostlar bir araya gelir ve Türk kahveleriyle sohbet ederler. Karagöz-Hacivat oyunlarını izlemek için heyecanlanan çocuklar sokaklarda koşuşturur ve maniler söylerler. Bu maniler bazen klasik ve duygulu, bazen ise komik ve eğlenceli olur.
Eğer evde kalınıyorsa, büyüklerin anlattığı hikayeler dinlenir ve öğretiler çıkarılırdı. Yöresel masallar ve efsanelerle eğlenilirken, büyüklerin kendi aralarında uydurdukları türlü oyunlar oynanır ve güzel zamanlar geçirilirdi.
Ramazan bayramı etkinlikleri kapsamında ise komşu evlerinde ya da akraba evlerinde bir araya gelinip bayram yemekleri hazırlanır. Baklava hamurları açılırken, bir yandan da sarmalar sarılır. Bu etkinliklerde, aileler ve dostlar bir araya gelir ve birbirleriyle hasret giderirler. Ramazan ayı sadece kutsal bir ay olmanın ötesinde, aile ve toplum arasında bağların güçlendiği, sevgi ve saygının paylaşıldığı özel bir zaman dilimidir.
3) İlk Kez Oruç Tutan Çocuklara Hediyeler
Ramazan ayının başlangıcıyla birlikte tutulan oruçlar, özellikle ilk defa oruç tutacak çocuklar için büyük bir heyecanla karşılanırdı. Ergenliğe ilk adımını atan çocukların artık akıl erdirdiği kabul edildiğinden, ilk oruçları aileler ve yakın çevreleri tarafından büyük bir ilgiyle kutlanırdı.
Oruç geleneği içinde, çocukların oruç tutmaya alıştırılması ve teşvik edilmesiyle ilgili unsurlar da bulunurdu. İlk kez oruç tutacak çocuklara özel hediyeler verilir ve iftarda paylaşılırdı. Bu hediyeler, çocukları oruç tutmaya teşvik etmek ve Ramazan ayının önemini vurgulamak için etkili bir yöntemdi. Bu sayede çocuklar, bu kültüre ve ibadete daha sıkı bağlanabilirlerdi.
Hediye seçiminde, çocukların oruç boyunca en çok canlarının çektiği yemekler ve atıştırmalıklar tercih edilirdi. Ramazan etkinlikleri, çocukların mutlu olmasını sağlamanın yanı sıra, Ramazan ayının manevi değerlerini pekiştirmek amacıyla evde düzenlenirdi. Çocukların keyifle geçirdiği sohbet saatleri, yapılan dualar ve birlikte içilen çaylar, Ramazan ayının manevi hediyelerinden biriydi.
4) Oruca Direk Vurma
Oruç tutma ibadeti küçük yaştaki çocuklar için de bir gelenek olarak uygulanır. Ancak çocukların sorumlu tutulamayacak kadar küçük olmaları nedeniyle, onları oruç tutmaya zorlamak yerine, “oruca direk vurma” adı verilen bir yöntem kullanılırdı. Bu yöntemde öğlen vakti geldiğinde, çocuklara yemek verilirdi. Ancak aralara oruca hazırlık olarak “oruca direk vurma” denilen ara öğünler de eklenirdi. Bu sayede çocuklar hem tüm gün aç kalmaz, hem de oruç tutmanın ne olduğunu yavaş yavaş anlamaya başlardı. Böylece küçük çocuklar oruç tutmanın önemini anlamak ve sevmek için zamana ve olgunluğa ihtiyaçları olduğunu öğrenirlerdi. Bu gelenek, dinin hoşgörülü tavrını benimsetmek için uygulanır ve Ramazan ayının özellikleri arasında yer alır. Tekne orucu geleneği de bu uygulamadan türemiştir.
5) Pişi Dağıtmak
Ramazan aylarında sofraların vazgeçilmezlerinden biri de pişilerdi. Eski zamanlarda, pişiler özellikle kahvaltı ve ara öğünlerde tüketilirken, Ramazan ayında da bolca tüketilirdi. Evlerin hanımları, ramazanın bereketini arttırmak ve insanlar arası ilişkileri güçlendirmek için pişileri tepsi tepsi hazırlar, yakın çevrelerine ve hatta davulculara bile dağıtırlardı.
Ramazanın ilk günlerinde, ‘hoş geldin Ramazan’ etkinliklerinin bir parçası olarak pek çok evde pişi yapılır ve dağıtılırdı. Pişilerin taze ve sıcak kokusu, eve gelen misafirleri karşılarken ağız sulandırıcı bir etki yaratırdı. Bu gelenek, insanların birbirleriyle kaynaşmasını, sevgi ve saygı bağlarının güçlenmesini sağlardı.
Günümüzde ise pişiler daha çok kahvaltı ve ara öğünlerde sıkça yapılıp tüketilir. Evlerde yapılan pişiler, aynı zamanda sosyal medya üzerinden de paylaşılır ve farklı tarifler deneyenlerle buluşur. Ancak Ramazan ayının özel havasını yakalamak isteyenler hala geleneksel pişi tariflerini uygulayıp, sevdikleriyle paylaşmaya devam ediyor.
6) Diş Kirası
Diş kirası olarak bilinen bir gelenek, Osmanlı Dönemi'ne kadar uzanır. Bu gelenekte, yüksek maddi geliri olan "zengin" kişiler, evlerinde bir tür ziyafet verirlerdi. Sofralarında çeşitli yemekler bulunurdu ve bu sofraları halka açarlardı. Bu evlere gelen misafirler, Tanrı misafiri olarak adlandırılır ve büyük bir heyecanla karşılanırdı.
Misafirler eve geldiklerinde, özel bir karşılama töreni düzenlenir ve onlara ikramda bulunulurdu. Bu gelenekte, misafirlerin ev sahiplerine sevap kazandıracağına inanılır ve bu nedenle ev sahipleri, misafirlerin evi terk etmeden önce onlara hediyeler ya da altın takdim ederlerdi.
Bu gelenek günümüzde unutulmuş gibi görünse de, aslında zengin kişilerin iftar çadırlarına yaptıkları yardımlarla hala devam etmektedir. Bu gelenek, yardımlaşma ve dayanışmanın önemini vurgular ve insanların birbirleriyle olan ilişkilerini güçlendirir.
7) Çat Kapı Gelen İftar Misafiri
Çat kapı gelen misafirler, iftar sofralarının keyifli anılarından biriydi. Beklenmedik ziyaretçiler en çok sevilen ve saygı görenler arasında yer alırdı. Osmanlı döneminde, iftar vaktinde kapının açık bırakılması bile bir gelenek haline gelmişti. Böylece yolculuk sırasında geçenler rahatlıkla eve girebilirdi. Ramazan geleneği, hem beklenen hem de plansız ziyaretçiler için önemliydi. Tanrı misafirlerini ağırlamak, dua ve bereket getiren bir fırsattı. Günümüzde de, Ramazan sofraları aile üyeleri ve misafirlerle dolup taşarak, geleneğin yaşamasını sürdürmektedir.
8) Güllaç İkramı
Ramazan ve oruçla ilgili geleneklerimizden bahsederken, mutfağımızın da bu geleneklerle bütünleştiğini söyleyebiliriz. Ramazan gelenekleri denince hemen damaklarda ferah bir gül kokusu canlanır. Bu geleneksel tatlılardan biri olan güllaç, özellikle Ramazan ayı ile özdeşleştirilir. Hala bazı yerlerde bu gelenek devam etse de eskisi kadar yaygın değildir.
Geleneksel Türk tatlıları arasında yer alan güllaç, hafif bir lezzete sahip olduğu için Ramazan ayına uygun görülmüştür. Eskiden, 3 İhlas 1 Fatiha okunmadan ateşe verilmeyen güllaçlar sofraların nadide lezzetlerindendi. Ramazan bayramı gelenekleri arasında da yer alan güllaç ikramı, özellikle dikkatli beslenen evlerde hala devam etmektedir.
Günümüzde sık sık yaşanan şeker hastalığı nedeniyle birçok kişi baklava tüketemediği için güllaç hafif bir tatlı olarak tercih edilir. Nar taneleriyle servis edildiğinde ise güllaç, bolluk ve bereketin sembolü olarak lezzeti kat kat artar. Ramazan tatlıları arasında yer alan güllaç, geleneksel lezzetlerimiz arasında özel bir yere sahiptir.
9) Mahya Sanatı
Ramazan ayı için yapılan hazırlıklar arasında mahya sanatı, önemli bir yere sahip olmuştur. Bu sanat, Ramazan atmosferine güzellik katarak camilerdeki manevi havayı arttırır. Camilerin minarelerine asılan ışıklandırmalar, tarihte Osmanlı döneminde başlamış ve günümüze kadar devam etmiştir. Ancak ne yazık ki, bu gelenek günümüzde belirli yerlerde devam ediyor olsa da, tüm ülke genelinde geçerliliğini kaybetmiştir.
Mahya sanatının ustaları her geçen gün azalmakta ve yeni ustalar yetişmemektedir. Oysaki bu sanat, Türk kültürü içerisinde çok önemli bir yere sahiptir. Mahya, Osmanlı Ramazan gelenekleri arasında en gösterişli olanıydı ve camilerden neredeyse tüm şehre manevi mesajı veren mahyalar, özellikle akşam saatlerinde şehrin ışıltısını ve büyüsünü korurdu. Mahyaların ışıltısı, Ramazan ayının manevi havasını arttırır ve insanları huzura kavuştururdu.
10) Hırka-i Saadet Merasimi
Osmanlı'da Ramazan ayının 12. günü, Hırka-i Saadet Merasim günü olarak kutlanırdı. Bu özel gün, kutsal emanetlerin yer aldığı Has Oda'nın gül suları ile özenle temizlenmesi ve devlet görevlilerinin önde gelen rütbeli kişilerinin katılımıyla gerçekleştirilen bir kutlama ile anılırdı. Hırka-i Saadet, özel bir gümüş muhafaza içerisinde korunurdu ve bu gün özel bir merasimle çıkarılırdı. Günümüzde, Topkapı Sarayı'nda Hırka-i Saadet adında özel bir daire bulunmaktadır.
BÜŞRA TOSUN YÖRÜK
YILIN FİLMİNİN BAŞROLÜ MİCHELLE YEOH'A CANNES'DAN ÖDÜL