Çekmeköy 2023 Dergisi’nin bir önceki (Ocak) sayısında İstanbul’da yaşayanların İstanbul’u neden gezmediklerini sorgulamıştım. “Sorgulamıştım” derken, hesap sormak anlamında değil elbette, ne haddime… Merak etmiş ve bu konuda fikrini aldığım arkadaşlarımın düşüncelerini taşımıştım bu sayfalara.
Hem yazmadan önce, hem yazı yayımladıktan sonra anlaşıldı ki yüzölçümünün küçüklüğüyle bilinen bu koca şehir, Türkiye’nin bir uçtan öteki ucu birbirine en uzak şehriymiş… Şehrin yoğunluğundan, trafiğinden kimsenin kalkıp da bir yerden bir yere gidesi gelmiyormuş. Özellikle de “gezmek” gibi bir aktivite için! Ne diyelim… Gezen geziyor. Mesela ben.
Bostancı sahilinde bir arkadaşımı beklerken bir banka oturmuş karşıyı, Adalar’ı izliyordum. Bir an zihnimde şimşekler çaktı, “elimi uzatsam dokunacakmışım gibi yakın görünen şu Büyükada’ya gideyim de, biraz da oradan burayı seyredeyim” dedim. Yıllar olmuştu gitmeyeli, ki yıllar önce bu adalardan hangisine gittiğimi bile doğru düzgün hatırlamıyorum. Ya Büyükada’dır, ya Heybeliada ya da Burgazada… Yassıada’ya yolumu düşürecek bir mazim olmadı çünkü… Velhasıl, bu düşüncelerle, “gittiğimde hatırlar mıyım acaba?” merakıyla kalktım yürüdüm Bostancı İskelesi’ne, çok beklemeden Büyükada vapurundaydım.
Büyükada’ya, yahut Adalar’dan herhangi birine varmadan evvel öncelikle bu vapur yolculuğundan bahsetmek istiyorum. Öncelikle, o elimi uzatsam dokunacakmışım gibi görünen mesafenin göründüğü kadar yakın olmadığını hatırladım. Bu mesafe size o yolculuğun tadını çıkarmak için fırsat tanıyor. İster geçmişe bakıp uzaklaştığınız yeri izleyin, ister geleceğe bakıp Adalar’ı izleyin, ister denizi, dalgaları izleyin, Adalar ziyareti yolculuğundan itibaren her zaman büyülü bir deneyim.
Mesafenin göründüğü kadar kısa olmaması gibi, Büyükada da hiç göründüğü kadar küçük değil. İnsan uzaktan izlerken “bir sağa giderim, bir sola giderim, bitirir dönerim…” diye düşünüyor. Ben önce sağa gittim, bulduğum bir kafede yarım saate yakın dinlenip etrafı, İstanbul’u ve denizi izledim. Oradan kalktım sola gittim, merkezi bir noktada oturup denizi izleyerek bir Türk kahvesi içtim. “İstanbul’u özlersem izlemek için buraya gelmeliyim” diyerek kalkıp biraz da içerileri gezmeye başladım. Bu yazıyı yazarken yararlandığım kaynakların hemen hepsinde Adalar’ın yapılarıyla ilgili kültürel çeşitlilik ön plana çıkıyor. Kültürlerin mimari unsurlarına tamamen yabancı birisi dahi olsanız Büyükada’da bu çeşitliliği ve zenginliği görür görmez hissediyorsunuz. Birbirine benzemeyen ama birbiriyle uyumlu, yerine göre yan yana olduğu halde birbirinden apayrı…
Sükunetin de etkisiyle zihninizde yüzyılların izleri kolayca canlanıyor. “Kimler gelmiş, kimler geçmiş, bu izler kimlerin izleri? Dolaştım, bir ileri, bir geri. Adımlarımı yavaşlattım, daha net göreyim diye her yeri. Ben gezgin değilim, turizmciyim. İşim görmeye değer yerleri anlatmaktan ziyade, o yerlere dair insanlarda merak uyandırmak. Bu yüzden, daha fazlasını ne anlatabilirim, ne de anlatmak isterim. Sadece farklı kaynaklardan derlediğim özet bilgileri sizinle paylaşmak ve bu minik yolculuğunuzu planlamaya teşvik etmek, nereden başlayacağınıza dair fikir edinmenizi sağlamayı dilerim.
Büyükada
Prens Adaları'nı oluşturan dokuz adanın en büyüğü olan Büyükada’dan yukarıda yüzeysel de olsa bahsettim zaten. Ekleyebileceğim öne çıkan bilgiler şu şekilde: Büyükada’da II. Abdülhamid tarafından yaptırılan Hamidiye Camii, 6’ıncı yüzyıldan kalma Ayia Yorgi Kilisesi ve Manastırı, Ayios Dimitrios Kilisesi, gibi birçok tarihi yapı bulunuyor. Bu adada iki büyük tepe yer alıyor.
Heybeliada
Resmi olarak Adalar ilçesinin 5 mahallesinden biri ve Prens Adaları’nın ikinci en büyük adası. Adada, Heybeliada Deniz Lisesi, Bet Yaakov Sinagogu, Aya Triada Manastırı ve Heybeliada Sanatoryumu gibi yapılar ve toplam dört tepe bulunmaktadır.
Burgazada
Prens Adaları'nın üçüncü büyük adasıdır. Yine Adalar ilçesine bağlı bir mahalledir aynı zamanda. Genişliği yaklaşık 2 kilometredir. Ada üzerindeki tek tepe yer almaktadır (Bayrak Tepe). Kızılçam ormanıyla kaplı olan adanın 5 metre yakınında, adaya deniz altından kayalarla bağlı olan Kumbaros adı verilen bir adacık da yer almaktadır.
Kınalıada
Prens adalarının dört büyüğünden en küçüğü olan Kınalıada, diğerleri arasında en ağaçsız olanı. Geneli yerleşim yeriyle kaplı ve yazın nüfusu 3 bine kadar ulaşıyor. Çoğu noktasından denize girmek kolay olduğu için Prens Adaları içerisinden en rahat denize girilecek ada olduğu söylenir ve bu sebepten dolayı ziyaretçisi çoktur.
Sedef Adası
Yerleşime açık olan adalar arasından en küçüğüdür. İsmini üzerindeki bitki örtüsünün uzaktan bakıldığında sedefe benzetilmesinden almış. Eskiden tavşanı bol olduğu için Tavşanadası adı da kullanılmış. İdari bakımdan Büyükada Maden Mahallesi muhtarlığına bağlıdır. Büyüklüğü 1,3 kilometreye 1,1 kilometredir.
Demokrasi ve Özgürlükler Adası (Yassıada)
185 metreye 740 metre büyüklüğündeki bu küçük ada 27 Mayıs Darbesi döneminde yargılamaların yapıldığı yer olduğu için Yassıada olan adı Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak değiştirilmiştir. Marmara Denizinin tek balık çiftliği burada bulunmaktadır.
Sivriada
Piramide benzeyen sivri bir kayalıktan oluştuğu için Sivriada diye tanınır. Geçtiğimiz yıllarda adadan çıkarılan taşlardan İstanbul mendirekleri ve limanları yapılmıştır. Adadaki taş ocağı terk edilmiştir. Taş ocağının limanı yatçılar için iyi bir hafta sonu barınağı oluşturur.
Kaşıkadası
Tahmin edilebileceği üzere, uzaktan bakıldığında kaşığa benzetildiği için bu adı almıştır. Adaya vapur seferi yoktur. Uzunluğu yaklaşık birkaç yüz metre olan bu ada da eskiden sürgün yeri olarak kullanılmıştır.
Tavşanadası
Eni ve boyu 90 metre olan bu adanın Doğu Roma döneminde taş ocağı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Elverişli bir plajı yoktur. Adada bir adet manastır harabesi bulunmaktadır.
Mehmet Karagöl
Turizmci