KUBİLAY DİNÇER
Medeniyetin Dili Sanattır.
Kendi Sanatını Tanımadan, İlerleme Kaydedilemez.
EBRU TEKNESİNDE HAYAT VARDI
“Türklerin, ruhu titreten bir sanatı var, sihir gibi…”
2006 yılının bir yaz günü Kadıköy vapurunun güvertesinde bir grup ebrucuyla karşılaştım. Gruptakiler vapurun güvertesinde esen rüzgârla serinliyor, sohbet ediyorlardı. Hep beraber ebrucu Hikmet Barutçugil’in evine gidiliyordu. Ben de katıldım. Bu grupta Osman Şimşek de vardı. Bu gruptan birçok ebrucunun yanı sıra heyecanlı bir delikanlıyla da tanıştım. Heyecan içindeydi. Yeni öğrendiği sanatın peşinde koşuyordu. Ebru sanatını çok sevmişti. Merak ettiklerini öğrenme hevesi içindeydi. İstedikleri çoktu.
Kadıköy’de oturduğunu öğrendim. Atölyesine gittim. O da benim evime geldi. Her türlü ebruyu çözmek istiyordu.
- Kubilay, ebruya nasıl başladın anlatır mısın?
- Hocam, ebruyu ilk gördüğümde, doğrusu beni hiç cezbetmemişti. Bir gün arkadaşımı tekne başında ebru yaparken gördüğümde, oluşuma çok şaşırdım. Su yüzeyine serpilen boyalar dağılıyor, tüm yüzeyi kaplıyordu. Ardından gelen boyalar kendine yer açıyor, su yüzeyinde güzellikler oluşturuyordu. Kalbim küt küt atmaya başladı. O anda ebru aşkı kalbime doldu. O renkler kalbimde ışık oldu, enerji oldu, sel oldu.
Hocam, ben Biyoloji Öğretmenliği mezunuyum. Laboratuvarda mikroskopla gördüğümüz hücreleri arkadaşım su yüzeyinde oluşturuyordu. Kısacası ebru teknesinde hayat vardı. Hayatın değişkenliğini ebru teknesinde izliyordum. Gök bilimini de çok severim. Ebruyu gördükten sonra gökyüzüne daha dikkatli bakmaya, iyice incelemeye başladım. Uçağın penceresinden yeryüzüne baktığımda görüntü ebruydu. Topraktaki cemrede de ebru vardı.
O nedenledir ki, ebruyu tanıdıktan sonra âşık oldum. Hocam, ebru bana şöyle seslendi: “Ben güzellikler, zamanlar, kültürler yumağıyım; sıcacığım, ışığım, evrenim. Hayatın kendisiyim! Tarihime bak, yüzyılların imbiğinden geçtiğimi görürsün. Ataların yüzyıllar öncesinde keçe üzerine ebru yapıyorlardı. Önce beni keçe üzerine alarak oluşturdular. Kâğıt yapımını öğrendikten sonra kâğıt üzerine de aldılar. Ben senin için de kolay kolay ebru olmadım. Yüzyıllar içinde bana yenilikler katanlar oldu, sevindim. Bazıları denediklerini arkadaşlarından esirgediler. Bu taraf benim için üzücüydü.”
O günden sonra malzemeleri alıp sabahlara kadar deneme yanılma yoluyla denedim de denedim. Ta ki öğrendiğime kanaat getirinceye kadar. Daha sonra kurslar vermeye başladım. Hocam, öğretirken de öğrendim. Hâlâ öğreniyorum. Meğer öğrenmem hiç bitmemiş.
Kubilay’ın atölyesine ziyarete gittiğimde; ebru yapımını bir sisteme oturttuğunu, her bildiğini hiç esirgemeden kursiyerlerine, şimdi de internet kanalıyla bütün dünyaya öğrettiğini gördüm. İnsan güzelliğinin en güzel vasıflarından biri olan, bildiklerinin doğrusunu kıskanmadan öğretebilmek duygusunu Kubilay’da görünce saygı duydum. Eğer ebru sanatı, Kubilay gibi bildiklerini kıskanmadan anlatan kişiler elinde olsaydı, bugün daha farklı yerde olur, dünya çoktan ebruyu sanat olarak kabul ederdi. Ebru, Kubilay gibiler sayesinde çok yol kat etti. Ebru sanatı adına teşekkür ediyorum. Ebru artık 21. yüzyıl sanatını etkileyecek düzeyde.
Hocam; ebruda insanı oluşturan iki element var. Su ve toprak… Bu durum beni çok düşündürdü. Su; enerjisi, gücü bol bir element. Ben su ve topraktaki gizemi çözmeye çalışırken, ebrudaki ateşi ve havayı, hatta beşinci element olarak ruhu hissettim. Ebrunun ruhu ve ruhlar üzerine etkisini öğrendim… Ruhun olamadığı yerde yaratma da güzellik de olmuyordu. Zamanla güzelliğin dünyayı koruyacağını öğrendim. Güzellik ebruydu. Enerjisi de sevgiydi. Sevginin etrafa yaydığı ısı ve ışık vardı. Allah’ın ışığı. Kilometrelerce yol alan ışık...
O güzele gönül verdim, âşık oldum. Öğle bir aşk ki hocam, 15 yıldır peşinden koşuyorum. Ömrüm oldukça da koşacağım. Bu aşk hiçbir aşka benzemiyor. Bana meslek oldu. Bana su verdi, ekmek verdi, aş verdi, çevre verdi, seveceğim insanlar verdi. Sevdirdi de…
Ebru ile çevre edindim. Onunla âşık oldum. Aşklar yaşadım. Tanımadığım 30 ülkeye (Tüm Avrupa ülkelerine, Kuzey Afrika ülkelerine, Uzak Doğu ülkelerinden Japonya, Çin, Kore’ye), 50’den fazla dünya şehrine gittim. O ülkelere ebru ile güzellik serdim. O güzellikler sayesinde, yabancıların ülkeme, atalarıma saygı duymalarını sağladım.
Dünya ülkelerine yaptığım her seyahat, o yörenin coğrafyasını, kültürünü öğrenmemi, havasını hissetmemi, kokusunu almamı, sularını, yemeklerini tatmamı sağladı. Kitaplarla öğrenemeyeceğim kadar çok şey öğrendim. Ülkeme her seferinde daha zengin olarak döndüm. Mutluluğun gidilen yolun üzerinde olduğunu gördüm. Her seferinde keşiflerim oldu. En sonunda kendimi keşfettim. Dünyada ne kadar küçük bir yer kapladığımı gördüm. Egolarımdan arındım. Her ebru yolculuğu benim için ruhsal bir yolculuk da oldu.
Âşık Veysel’in dediği gibi “karnın yardım kazma ilen, belinen; yine de karşıladı gülinen”. İlkin beğenmediğim ebru önüme güller serdi. Gönül gülleri… Binlerce kişinin gönlünde yer buldum. Onlar da benim gönlümde… Tüm dünyadan sayamayacağım kadar dostum oldu. Öğrendim, öğrettim. Üstelik para da kazandım.
Hocam, biliyor musunuz, şimdi ben okuduğum okulun Biyoloji Öğretmenliği bölümünde ebru hocalığı yapıyorum. Öğrenciler benim ebruya olan sevdamı öğrenmeye çalışıyorlar. Onlar için de ebru sevdaya dönüştü.
Hocam, biz ebrucular ebruyu ruhumuzla seviyoruz. Ebru, elementlerimizi titretirken en çok da ruhumuzu titretiyor.
16. yüzyılda yurdumuza gelen seyyahlardan, 1587-1589 yılları arasında İstanbul’da yaşamış Reinhold Lubenau, Almanya’da yayınladığı Reinhold Seyahatnamesi (Osmanlı Ülkesinde 1587-1589 1.Cilt Reinhold Lubenau) adlı kitabında “Türk Kâğıdı Ebruyu” ilk anlatan kişi olarak, “Türklerin, ruhu titreten bir sanatı var, sihir gibi” diyor ve ebrunun çok özel bir sanat olduğunu vurguluyor.
Kubilay; Dünya Ebru Günleri organizasyonlarının tamamında yer alarak önemli katkılarda bulundu. Dubai’de yapılan 6. Dünya Ebru Günü’nün sponsorluğunu da üstlendi.
Kendi gibi ebruya gönül vermiş Nilüfer Dinçer’le evlendi. Her gün birlikte güzelliklere imza atıyorlar. Fosforlu boyalarla ışıklı ebruların yanı sıra vücut boyama sanatını da geliştirdiler.
Kubilay; unutma, tarih var olanla ilgilenir. Sen de oluşturduğun binlerce ebru, yetiştirdiğin binlerce ebru sanatçısıyla varsın. Tarihe katkıda bulunmak her insana nasip olmaz. İyi ki varsın!
Gülseren Sönmez