Teneffüs bitimine kadar yavaş adımlarla bahçeye çıkıp, sınıfa geri dönmüştüm. Tam yerime oturduğum sırada çalmıştı zil. Önceden teneffüslerde hiç yalnız kalmazdım. Her teneffüs konuşacak yeni bir konu, yapılacak yeni bir ödev, artık büyüsek de oynayacak yeni bir oyun bulurduk. Ama artık böyle bir arayışımız yoktu. Zaten aramayan da bulamazdı. Aradaki mesafe bizi insanlardan uzaklaştırırken kendimize yakınlaştırıyordu. Yabancılaştığımız kendimizle yeniden tanışıyorduk.
Hocanın sınıfa girmesiyle düşüncelerden uzaklaştım. Derslerde her zamanki gibi hoca anlatırdı. Ben eve gittikten sonra konuyu öğrenirdim. Veya evde kendim çalışır gelirdim. Bu durumun benden mi kaynaklı yoksa sistemin hatası mı olduğunu galiba hiç bir zaman çözememiştim.
Ders dinlerken nasıl yaptıysam ayağım uyuşmuş olmalıydı. Sanki karıncalanmaya benzer bir şey oldu. Asıl garip olan bir anda kollarımı koyduğum masanın sallanmasıydı ya da tüm bedenim mi sallanıyordu? Ne olduğunu anlayamadan etrafa bakındım. Sallanma şiddeti artık tüm sınıfı sarmıştı. Her şey benimle birlikte bir sağa bir sola gidip geliyordu.
-“Deprem oluyor.” dedi çaprazımdan bir ses.
İşte şimdi her şey anlamını yeniden kazanmıştı. Deprem oluyordu, ama ne yapmalıydım. Aklıma ilk önce kaçmak geldi ama hareket etmek imkansızdı. Ayaklarım yere çivilenmiş gibiydi. Ardından hayat üçgenini hatırladım. Evet, daha önce birçok kez tatbikat yapmıştık. Hemen sıranın iç ve en sağ tarafına eğildim, dizlerimi kendime çektim, başımı kollarımla siper alarak beklemeye başladım. Suyun etkisiyle sağ, sol, ön veya arka her yöne doğru götürüp getirilen, fırtınaya yakalanmış bir tekne gibiydik.
O an yavaşlatılmış bir videonun içindeydik. Düşen kitaplar bile yere çok geç ulaşıyordu. Kalemleri elimi uzatsam havada yakalayabilirdim. Sanki artık sallantı da yavaşlamıştı. Ama bitmemişti, zaten diğerleri sallanmadığını söylese de ben günlerce sallanacaktım. Tiz bir siren sesi başladı, bu ikinci olmalıydı. Artık dışarı çıkmalıydık ama nasıl? Hepimizin bakışları hocaya yöneldi. Onun bizi yönetmesini ister gibi bakıyorduk. Hocanın gözlerinde korku ve panik karışımı acı bir bakış vardı. O da ne yapması gerektiğini kestiremiyor gibiydi. Biraz daha bekledi. Yeni bir sallantı olabilirdi.
***
Tüm sınıfların çıktığını teyit etmek için okula giren hoca da sağ salim çıkınca rahat bir nefes aldık. Dışarıdan bakınca okulun duvarındaki çatlaklar herkese korkutucu gelmişti. Gözlerde korku ve panik ile karışık belirsiz bir ifade vardı. Çoğumuz ilk defa depremin tam anlamıyla ne olduğunun farkına varmıştık. Korkunç bir şeydi.
Herkes yakınlarına ulaşmaya çalışıyordu. Kimse kime ne olduğunu bilmeden sadece arıyordu. Bazı telefonlar arayabilirken bazıları arama yapmıyordu. Ya ağ ile ilgili bir sorun vardı ya da... Bunu söylemeye dilim varmıyordu. Evdeki herkesi aradım ama ağımda sorun olmalıydı. Sadece bir sorun. Kısa mesaj atmam yeterliydi. Bana dönüş yapacaklarını biliyordum. Sakin kalmaya çalışmama rağmen etrafımdaki ağlayan insanlardan etkileniyordum. Panik virüsten daha bulaşıcıydı. Ah bir de başımızda virüs derdi vardı. Tam birlik olmamız gereken zamanda.
***
Okul bahçesinde biraz bekledikten sonra evlerimize gitmemize izin verdiler. Eve otobüsle gidiyordum fakat yollar tamamen kapalı olduğu için yürüyerek gitmek zorundaydım. Hızlı hızlı yürümeye başladım. Bir yandan acele ederken bir yandan da eve varmak istemiyordum. Neden hala geri dönüş yapmamışlardı? Bir şey olmuş olabilirdi. Hayır, sadece telefonlarını evde bırakıp dışarı çıkmış olmaları gerekti. Başka ne olabildi ki? Sadece panikli insanlardan bulaşan bir kurmaca düşünce çemberine düşmüştüm. Eğer bundan kurtulamazsam eve varamadan delirebilirdim.
Arabalar yolu tamamen kapatmıştı. İnsanlardan dolayı kaldırımda yürümek de oldukça zordu. Eve yaklaştıkça içimdeki korku da aynı derece büyüyordu. Okuldan çıktığımdan beri ayaklarım yere mi basıyor akan suya mı basmaya çalışıyorum bilmiyorum. Suyun üstünde yürümek gibi. Dengemi sağlamakta zorlanıyorum. Sanki hiç durmadan sallanan bir beşikte yürümeye benziyor yaptığım. Etrafımdaki insanların gözleri korku dolu, en çok da çocukların. Onlar da artık biliyorlar depremin ne olduğunu, sadece anlatıldığı gibi olmadığını.
Biraz bekledim. Köşeyi döndüğüm zaman evimizi görecektim. Kalbim daha hızlı atmaya başladı.
-“Allah-u ekber.” dedim. Başka ne denirdi ki? Allah en büyüktü. Her şeye kadirdi.
Nefesimi tutup köşeyi döndüm.
...
Bu... bu olamazdı. Okuldan koşarak eve gelmiştim ama... İnsanın aklına gelir miydi evinden çıktıktan sonra geri döndüğünde artık bir evi olmayacağı? Evim... Ailem...
Koşarak önüne geldim. Evimin önünde durmuş bir enkaz yığınına bakıyordum. Bir zamanlar evim olan bir enkaz yığını... Hiçbir şey düşünmeden, bomboş bakıyordum. Ne düşünmeliydim? Olduğum yere çömeldim. Gözlerimden yaşlar boşalmaya başladı. Dün ailemle yaşadım ev bugün yoktu, ailem yoktu, hiçbir şeyim yoktu. Bir anda hıçkırmaya ve daha sesli ağlamaya başladım. İnsanların korkulu gözleri bana dönmüştü ve artık korkudan çok bir acıma ile bakıyordu. Anne, baba diyerek daha sesli ağlamaya devam ettim. Ağlamaktan başka bir şey yapmak aklıma gelmedi. Herkes uzaktan bana acı dolu bakışlarla bakmasına rağmen kimse yanıma gelmedi. Sadece bakmakla yetindiler. Bir de acımakla.
***
Arkadan bir el omuzuma dokundu. Şaşırmıştım. Herkes bakmakla yetinirken kimdi bunu yapan. Belki de beni teselli etmek için gelmişti veya sesimden rahatsız olmuştu sadece. Ne yapmalıydım? Bakmalı mıydım? Yaşlı gözlerle arkamı döndüm;
-Anne...
CEYDA KARABUL
AÇIK FİKİR PLATFORMU ÖĞRENCİSİ
ŞEHİT ÖMER HALİS DEMİR KIZ ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ 11. SINIF