Çektiği fotoğraflarla Anadolu’nun, doğanın, hayvanların, insanların farklı bir yanını gösteren Hüseyin Taşkın ile fotoğraf yolculuğu üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Hüseyin Bey merhabalar. Okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız?
Merhaba. Hüseyin Taşkın olmaya çalışan bir fotoğrafçıyım. Küçük yaşlardan itibaren fotoğrafın içinde sayılırım. Ama fotoğrafı bir ifade biçimi olarak son 5-6 yıldır kullanıyorum. 1979 doğumluyum. Kayseri’de yaşıyorum. Fırsat buldukça doğaya gidiyorum. Hazır gitmişken fotoğraf makinamı da yanımda götürüyorum. Çektiğim fotoğrafları huseyintaskin isimli instagram adresimden paylaşıyorum. Belki okuyucularımız röportajın hemen başında sayfamı ziyaret ederek beni “kendimi tanıtma” zorluğundan kurtarırlar :)
Fotoğraf ile yolunuz nasıl kesişti? Fotoğrafçılık hikâyeniz nasıl başladı, bir eğitim aldınız mı?
İlk rastlantım çocukluğumda oldu. İlçede fotoğraf stüdyomuz vardı. Ben de oranın çıraklığını yapardım. Ama bu hikâyenin tam olarak başlangıç noktası sayılmaz. Çünkü orada yapılan işin doğasında sanat kaygısı yerine geçim kaygısı vardı. Asıl hikâye gazeteci olma hevesiyle gittiğim ve 10 yıl orada yaşadığım İstanbul’da ve sonrasında başladı. Ben onun adına İstanbul diyorum ama siz hayat da diyebilirsiniz.
Asıl hikâyeyi başlatan şey; düşünce dünyamın, hayallerimin, geçmişimin önemli olmadığımı hissettiren ve bunu her türlü enstrümanıyla her gün hatırlatan bir akışa karşı verdiğim mücadelede yenilmiş olmamdır.
Toplumla kendi aramda yaşadığım bu en önemli çatışmada yenilen bir insanın suskunluğunu yaşadım bir kaç yıl. Ne gazeteci olabildim ne de kendim olabildim. Çekiştirip durdum kendimi bir arafta. ‘Bu hayat nasıl yaşanmalı’nın cevabını aradım. Belki de oralardaki yalnızlığımda ve yalnız yürüyüşlerimde biriktirdim bugün paylaştıklarımın çoğunu. Çünkü bana göre fotoğrafların asıl hikayesi çekildiği tarihle ilgili değil, biriktiği yıllar ile ilgilidir. O bulanık günlerde belirginleşti fotoğrafın hayata karşı bir enstrüman olabileceği fikri. Kendi dünyamı fotoğraflarla inşa edebilir ve bunu paylaşabilirdim.
Fotoğrafı nasıl çekeceğim ile ilgili başlangıç noktasında bir eğitim almadım. Ama bana katkısı olan, etkileşimde olduğum izleyicilerim, arkadaşlarım ve hocalarım hep oldu. Sonrasında ise ihtiyacım dahilinde kısa eğitimlere katıldım.
Fotoğraf makinanızla bir bağ kuruyor musunuz?
Fotoğrafçıların sık yaşadığı can sıkıcı bir durum vardır. Bazen tam da karşılarında çekmek istediği, o hep kovaladığı an beliriyor ama makinanın pili bitmiş oluyor, hafızası dolmuş oluyor ya da başka bir sorun oluyor. O esnada yanınızdaki diğer fotoğrafçı arkadaş “al benim makinayı kullan” diyor. İşte orada yaşadığım tatsız durum tam olarak bu sorunun cevabıdır. Nedendir bilmiyorum ama arkadaşımın fotoğraf makinasıyla çektiğim o fotoğraf tam olarak arşivime oturmuyor. Yıllar geçse de o fotoğrafla arşivimde karşılaştığımda o emanet hissi yaşıyorum. Hep bir eksik kalıyor. Bu; fotoğraf izleyicisi açısından sonucu değiştiren bir etkiye sahip değil. İzleyici o fotoğraftan etkilenip “harika ne güzel çekmişsiniz “ dediğinde, hemen peşinden “teşekkür ederim ama arkadaşımın makinasıyla çektim” diyesim gelir. “Şaka bir yana makinanın bir önemi yok” demek isterdim ama sanırım benim için bu önemli. Onunla yaşadığım bir bağ oluyor. Ama bu sanıldığı gibi yüce değil, çocukça bir bağ. Öyle olması da hoşuma gidiyor.
Fotoğraf eğitimi veriyor musunuz?
İlk yıllarda veriyordum. Ama sonrasında bu konuda motivasyonum azaldı. Çünkü anlatacağım şeyler konusunda oldukça karışık bir kafaya sahibim. Karşımdaki öğrenciye, “tam olarak öyle de değil, ama böyle de değil” kıvamında net olmayan ifadeler kurmak istemiyorum. Bunun yerine kendi deneyimlerimi paylaşmak daha mantıklı geliyor. Zaman zaman farklı şehirlerde söyleşi ve benzer etkinlikler oluyor. O etkinliklerde fotoğraf severlerle bir araya geliyorum. Bana kalırsa fotoğraf eğitimi fotoğrafçının çok iyi yapabildiği bir şey değil. Eğitim profesyonellerin elinde olması gereken bir süreç. Fotoğrafçıların öznel ve çalkantılı düşünce dünyalarına göre bir istikamet çizilmemeli. Bu özellikle yeni başlayanlar için yanlış bir başlangıç olabilir. Temel eğitimi zaten profesyonellerin elinden alan kişi, sonrasında hangi fotoğrafçıya yapışacağını da bilir. Onu arar, bulur, sorar ve yorar.
Fotoğrafı değil de benim fotoğrafımı öğrenmek isteyen herkese olabildiğince yardımcı olamaya çalışıyorum.
Her fotoğrafın muhakkak bir hikâyesi vardır. Siz en çok hangi hikâyeyi barındıran kareleri fotoğraflamayı seviyorsunuz?
Evet, her fotoğrafın bir hikâyesi var. Ama beni daha çok ilgilendiren kendi hikâyem. Benim fotoğraflarımın her birinde bambaşka hikâyeler yoktur. Aynı hikâyenin farklı tonları ve farklı anları vardır. Fotoğraflarımın bir roman sayfası gibi olduğunu düşünürüm. İzleyen kişi açısından da böyle olmasını isterim. Duygular arasında sıçramasını değil her fotoğrafta daha derinlere inmesini beklerim. Detayları görmesini umut ederim. Benim hikayemde daha çok hayvanların ve çocukların olduğu, düşsel mekanlarla çevrili ütopik bir dünya var. Onların kendi arasındaki oyunları, rutinleri var. Sıradan anların cazibesini vitrine çıkarmaya çalışıyorum.
Fotoğraf ânı dondurmak ve siz bunu çok güzel bir şekilde yapıyorsunuz. Dondurduğunuz bir karede olma şansınız olsaydı hangi karede olmak isterdiniz?
Duygusunda yaşamak istediğim çok fotoğrafım var. Kar fotoğraflarımın yer aldığı birçok fotoğraf benim için olmak istediğim anları, yerleri, duyguları temsil ediyor.
En çok doğa fotoğrafları çekiyorsunuz. Sanırım en çok da doğa fotoğraflarında kendinizi buluyorsunuz. Siz ne dersiniz?
Kafamdaki dünya için bir sahneye ihtiyacım var. Bir mekâna ihtiyacım var. Bu şehirler olamazdı. Doğadaki bazı yerler olabilirdi. Doğra fotoğrafçısı değilim sadece doğayı kullanıyorum. Bu benim de işime geliyor. İyi ki de şehirlere ihtiyaç duyan bir fotoğrafçı değilim.
Fotoğraf çekmeye ara verdiğiniz zamanlar oluyor mu? Bu aralarda ve tekrar çekmeye başladığınızda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Başta da söylediğim gibi fotoğraf çekmek için biriktirmek gerekir. Tabi ki fotoğrafı bir yorum aracı olarak görüyorsak. Sadece fotoğraf için değil bence birçok şey için ara vermek daha iyileştiricidir. Çünkü yakınımızdaki her şeye karşı, bazen kendimize karşı bile toleransımız gelişebiliyor.
Farkındalığımız azalıyor. Kayboluyoruz. Kendimizden uzaklaşabiliyoruz. Fotoğrafta da böyle. Sürekli fotoğraf çektiğim zamanlarda görüş açımın daraldığı zamanlar oluyor. O yüzden bazen kendiliğinden oluşan uzun ya da kısa ara vermelerim oluyor.
Çeşitli fotoğraf sergileriniz var. Biraz bahseder misiniz?
Kahverenginin Yoksul Tonları ve Kırsal Düşler isimli iki fotoğraf sergim oldu. İlk sergim Nijer’deki bir yardım çalışması kapsamında çektiğim fotoğraflardan oluştu. İkinci sergimde ise şu an çektiğim fotoğraflardan bir seçki yer aldı.
Çektiğiniz fotoğrafları ‘Hüseyin Taşkın Fotoğrafı’ yapan nedir?
Bunu bilemiyorum. Kendi fotoğraflarıma, uzaktan bir başkasının fotoğraflarıymış gibi hiç bakamadım. Belki şu kadarını söyleyebilirim. Genelde yerel karakterleri kullanarak, onları masalsı bir diyara taşımaya çalışıyorum. Bazı tonlama tercihlerim oluyor. Bütün bunlar bir araya gelince bir farklılık illa ki oluşuyordur.
Fotoğraflanacak kareleri belirlemek aynı zamanda iyi bir gözlemci olduğunuzu gösterir. Sizce de öyle mi?
Esasında herkes kendi ilgilendiği konu hakkında gözlemcidir. Hayat içinde bir şeyleri seçer ve onları gözlemleriz. Algılarımız o yönde akmaya başlar. Aslında her gözlem beraberinde başka olaylara karşı körlüğü getirir. Yani kendi seçtiklerimi çok iyi gözlemliyorum diyebilirim. Ama neleri kaçırdığımı bilmiyorum.
Profesyonel fotoğraf çekmeye başlayacak amatör fotografçılara başlangıç seviyesinde hangi makine ve lensi önerirsiniz?
Bu dönemde fotoğrafa yeni başlayanlar için kafaların karışması çok olası. Çünkü o kadar çok seçenek var ki içinde kaybolmamak imkânsız. Ben fotoğrafa yeni başladığımda her yeni başlayan, iki model arasında kararsız kalıyordu. Ama bu dönemin şöyle bir avantajı da var. Hangi makinayı alırsanız alın size kötü sonuç vermeyecektir. Alt limitlerde özelliklere sahip olan bir makina bile benim başladığım zamanlardaki başlangıç seviyesi makinalardan çok daha ilerde. Marka model belirtmeyeyim ama aynasız kameralara yönelebilirler. Ben de aynasız fotoğraf makinası kullanıyorum. Hem daha hızlı, hem de daha küçükler. Üstelik birçoğu video konusunda da oldukça yetenekliler. Objektif olarak üreticilerin belirledikleri kit lensler ile başlayabilirler. Sonrasında kendi ihtiyaçlarına göre satın alabilirler.
Günümüzde gerek hobi olarak gerekse de profesyonel olarak fotoğraf çeken insanlar var. Bu işle uğraşan kişilere veya başlamak isteyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Başka bir yerde de söylemiştim. Burada da aynısını söyleyebilirim. Alkışlara, ödüllere ve beğenilere göre fotoğraflarını tasarlamasınlar.
Teşekkür ediyorum...
Ben teşekkür ederim.
Röportaj: Havva Kotan