Merhaba İlayda biraz kendinden bahseder misin? İlayda Yağmur kimdir? Kaç kardeştir? Neler yapar? Nerede yaşıyorsun?
Merhaba… 1990 doğumluyum, 12 senedir İstanbul’da yaşıyorum. Asker bir babanın kızıyım. Bu sebeple de üniversiteye kadar olan hayatımda ülkenin her bir köşesini gezdik, tayinler nedeniyle. Çocukluğumun çok büyük bir kısmı Güney Doğu’da geçti. Siirt’te ortaokul okurken lise giriş sınavlarında Ankara’da Anadolu Lisesi kazandım ve 4 sene Ankara’da yaşadıktan sonra üniversite için İstanbul’a geldim ve o günden beri yerleşik düzenim burada.
3 kardeşiz, 33 yaşında bir ablam ve 11 yaşında bir kardeşim var, Pınar ve Deva Su. İstanbul’da senelerdir tek yaşıyordum, bir kaç ay evvel ablam ve annem İstanbul’a taşındı. Evlerimiz ayrı olsa da ailemle aynı şehirde olmak insana huzur veriyor. Küçük kardeşim annesi ve babamla Antalya’da yaşıyor. Aileme ve kardeşlerime çok düşkün olsam da küçüklüğümden beri hep kendime ait bir köşe oluşturmayı seviyordum. Özgürlüğüme ve yalnızlığıma biraz fazla düşkünüm. O yüzden bir kenarda kendi seçimlerimle oluşturduğum bir dünyam hep mevcut.
Üniversite eğitimimi Marmara Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesinde tamamladım. İngilizce İşletme mezunuyum. Lise yıllarımdan beri hedefim CEO olmaktı. Okuduğum bölümü seçme sebebim de buydu. Şu an bünyesinde farklı iş kolları olan bir şirketin yönetim kadrosundayım. Proje geliştirmek, tamamlamak… En sevdiğim şeylerden biri. Önce bir hayal kuruyorsunuz, sonra gerçekleşmesi için alt yapı çalışmaları yapıyorsunuz, ticari işletmeler söz konusu olunca tabi ki realite ile ortak paydada buluşturmanız gerekiyor hayal ettiklerinizi. Böyle stresli ama tatlı bir heyecanın sonunda ortaya ürünleriniz çıkmaya başlıyor. Çok keyifli bir iş. Aynı zamanda ortağı olduğum bir restoranımız var, ilk kafemi 19 yaşımdayken açmıştım. 3 sene işletip yurt dışı programım sebebiyle ayrılmıştım. 10 sene sonra tekrar aynı heyecanları daha büyük skalalarda yaşamak ve biriken tecrübelerle perçinlemek ayrı bir keyif veriyor. Bir de bütün bunların yanında aktif devam eden bir spor hayatım var tabii.
Motor tutkun ne zaman başladı?
19 yaşındaydım ilk motosiklete bindiğimde. Bir arkadaşımın babasının motosikleti vardı. Artçı olarak bir tur atmak için binmiştim. Bindiğim an motosiklet sahibi olmaya karar verdim. 21 yaşımda ise ilk motosikletime sahip oldum.
Asker bir babanın çocuğu olarak ülkemizi şehir şehir gezmek zorunda kaldın. Sık sık şehir değiştirmen motor tutkunu etkiledi mi?
Çok zor bir çocukluk dönemi geçirdim, çatışmaların ortasında büyüdüm. Arkadaşlarımız, asker abilerimiz yanımızda şehit oldular, evlerimiz tarandı. Böyle bir ortamda vatan bayrak gibi değerleri de korumaya çalışarak çok küçük yaşlardan itibaren hayatta kalma mücadelesi verdik. Böyle bir durumda korku denen bir kavram kalmıyor zaten. Her sene okul değiştirdiğim dönemler oldu. Arkadaşlarına bile bağlanamayan bir çocuk düşünün. Bütün bunlar bende özgürlük duygusunu geliştirdi muhtemelen. Motosikletin sportif kısmında ise tutkuyla beraber cesaret önemli bir faktör. Yaşadığım çocukluk dönemi de bana cesareti ve azmi fazlasıyla verdi.
Ailen motor tutkunu öğrendiğinde nasıl karşıladı?
Ailem hayatım boyunca kararlarıma çoğunlukla saygı duymuştur. Tabi bunda benim çok dik başlı oluşumun da etkisi var. Ben bir şeyi yapmak istiyorsam dünya karşımda duramaz. O yüzden de aramız çok bozulmasın diye belki de fazla baskı yapmadılar ama tabi ki istemediler. Vazgeçmem için de çok uğraştılar ama şu anda desteklerini hissediyorum.
Bir kadın olarak pist yarışçısı olmanın zorlukları nelerdir?
Türkiye’de aslında pist yarışçısı olmak başlı başlına çok zor bir iş. Bu spor çok ciddi maliyetler gerektiriyor ve sponsor kavramı ülkemizde gelişmiş değil. Türkiye’de düzenli yarışlar yapılmıyor. Yurt dışına çıkmak istediğimizde ise rakiplerimizle aramızda uçurumlar var. Onlar kadar antrenman yapma fırsatımız yok. Erken yaşta bu sporla tanışabilen kişi sayısı ülkemizde belli, ekonomik refah düzeyinde uçurumlar var. Hâl böyle olunca bu sporu yapmak daha da zorlaşıyor. Bir başka zorluk ise bu sporu yapanın bir kadın olması. Erkek egemen bir dünya pist yarışları. Motosiklet kullanmak, hele ki yarışmak “erkek işi” olarak görülüyor. Dolayısıyla direkt bir psikolojik baskı oluşturan kitleler beliriyor etrafınızda. Tabi bunun yanında takdir edip destekleyenlerin de sayısı azımsanmaz.
Benim en büyük sıkıntılarımdan biri ekipman bulmak. Türkiye’de bu alanda yarışan çok fazla kadın olmadığı için kimse kadın bedenine uygun yarış tulumu, ekipmanı getirmiyor. Sürekli yurt dışı odaklı aramak, bulmak zorundayım. Bir ihtiyacın olunca hadi bir gidip alayım mağazadan diyemiyorsun. Böyle bir pazar olmadığı için ürün de yok.
Motor tutkusunun yanı sıra hayatınızda sizi mutlu eden neler var?
Son dönemde hayatıma bir tay katıldı, en büyük mutluluğum o doğrusu. Ata binmek çok sevdiğim bir hobiydi her zaman. Kendime bir at almayı da düşünüyordum. Bir şekilde Allah nasip etti ve senelerdir gönlümün bir köşesinde yatan dileğim, bir tay alıp yetiştirme hayalim gerçek oldu. Şu an 20 günlük olan bir tayım var. Hamilelik ve doğum sürecinden beri her dönemini takip ettim. Şu an onun yeni yeni öğrenip yaptığı, yapmaya çalıştığı her şey benim en büyük mutluluğum. Onun dışında kamp yapmayı, plansız programsız yaşamayı ve hatta telefonsuz sadece alıp başımı öylesine sürmeyi, doğada vakit geçirmeyi çok seviyorum. Fırsat buldukça da yapıyorum bunları.
Yarışlarda unutmadığınız anılarınız vardır. Bizimle bir anınızı paylaşır mısınız?
Yarış değil aslında ama geçen sene Avrupa şampiyonasında yarışmak için İspanya’da bir seçmeye davet edildim. Bu Türkiye’de bir ilk olacaktı. İlk defa bir Türk kızı bu branşta seçmeye davet edilmişti ve seçildiği takdirde yarışacaktı. Daveti aldığımda heyecandan kalbim duracak gibi oldu. Türkiye’de bu sektörde de öncü birçok isim ve firmadan destek istedim ancak maalesef bir kaçı hariç kimse oralı olmadı ve aksine bu işi yapmak için çok geç kaldığımı söylediler. Bu spora başladığımdan beri eğitmenim olan ve çok sevdiğim abim Tolga Uprak ve Türkiye’nin ilk kadın yarışçısı olan Name Ekin ablamla canımızı dişimize taktık. Elde ne varsa ortaya koyup İzmir’de otoban kenarındaki bir tır parkında seçmelere son 10 gün kala canla başla çalıştık. Çalışabileceğimiz bir pist olmadığı için Tolga hoca kukalardan pist çiziyordu bana. Firma olarak ise MotoLastik ve Yamaha Türkiye lastik ve motosiklet desteği verdi. Şu an çalıştığım firma Öz Ekşioğlu İnşaat da seçmemin son günlerinde haberdar olup elinden gelen desteği esirgemedi ve bir avuç insan imkânlarını ortaya koyarak beni İspanya’ya gönderdi. Orada daha önce hiç kullanmadığım bir motosiklet, hiç sürmediğim bir pist ve birçok yarışçı ile karşı karşıyaydım. Üstelik beraber piste çıktığım herkes pisti ezbere biliyordu. Bense günlerce Tolga ağabeyin çizdiği eskizden virajları ezberlemiş internet videolarından zihnimde pisti simüle ederek gitmiştim. Amacım ilk gün antrenman yapmak ikinci gün zamana karşı yarışmaktı. İlk gün inanılmaz bir yağmur vardı bu nedenle pisti açmadılar. Açtıklarında da meydana gelen kazalardan dolayı seanslar iptal edildi ve ben antrenman yapma fırsatı bulamadan seçmeye girdim. Seçme saati geldiğinde bildiğim bütün duaları ettim ancak motosikletimde bir sorun vardı. Quick shifterım doğru çalışmıyordu ve bana zorluk çıkarıyordu. Mekanikere söylediğimde bir sorun olmadığını söyledi. O şekilde sürmeye çalışıyordum ancak vitesler yanlış değiştiği için sürekli pistten çıkıp tehlike atlatıyor bir de zaman tutturmaya çalışıyordum. Son seansa çıkarken artık ya olacak ya da bu hayal orada bitecekti. Etim, kemiğim, can sağlığım dâhil olmak üzere orada her şeyi ortaya koyacaktım zaten. Piste çıktım ve beni seçecek olan antrenör yani eski gp yarışçılarından biri önüme geçerek beni durdurdu, motosikletimdeki sorunu fark etmişti. Hemen padock alanına çıkarttı ve motosikletimi değiştirdi. Önümde sadece 15 dakikalık bir zaman vardı. Gazlayacağım ve seçilip seçilmeyeceğim belli olacaktı. Piste çıktım, gazladım… Padock alanına geldim ve Ekin’in gözüne bakıyordum öylece “Şimdi ne olacak, başardım mı” diye… Benimle beraber piste çıkan 2 hocayla istişare yaptıktan sonra bana dönüp zafer işareti yaptıklarında mutluluktan ağladığım ve Tolga ağabey ve Name ablayı görüntülü aradığım ve “başardık” dediğim o anı sanırım hayatım boyunca asla unutamam.
Sonrası için hedeflerin nedir?
Bu sene COVID ve pandemiden dolayı yarışlar ertelendiği için Avrupa’ya gidemedim. Bundan sonraki hedefim federasyon Türkiye şampiyonası yaptığı takdirde 600cc’de Türkiye şampiyonu için varımı yoğumu ortaya koymak ve tabi ki önümdeki Avrupa şampiyonası için antrenman programıma devam edip kendimi formda tutmak. İnşallah bir gün nasip olur da bir ilk olarak Avrupa’da Kadınlar Şampiyonasında şampiyon olup İstiklal Marşımızı orada okuyabilirim.
Motor sporuna yeni başlayacaklar için tavsiyelerin ne olur?
Motosiklet çok başka bir tutku ama riski de oldukça fazla. Kör bir cesaretle gazlamak değil aksine bu işin spor kısmında ciddi bir matematik gerekiyor. O yüzden mental olarak da hazırlanmalısınız. Cesaret ve akıl bir araya geldiğinde geriye kalan tek şey bol bol antrenman.
İlgilendiğin başka spor dalları var mı?
İlgilenmediğim spor dalı kalmamış olabilir. :) 9 yaşımdan beri hep lisanslı sporcuydum. Müsabık olmak hep hayatımda vardı. Judo, taekwando, atletizm, basketbol, badminton… Hepsi lisanslı yaptığım sporlar. Snowboard, binicilik vazgeçilmezlerim. Ekstrem spor dallarından birçoğunu hobi seviyesinde yaptım, yapıyorum. Spor yapmak benim için nefes almak gibi bir şey. Hiç otel tatili yapmadım mesela hayatımda. Bir tatil zamanım varsa onu yeni bir spor öğrenmek ya da geliştirmek için değerlendirmişimdir. Hâlâ da öyle yapıyorum, wingsuit ilerideki hedefim. :)
Röportaj: Zeynep ŞEN