İnsan bedeni üzerine yapılan birçok araştırmada ortaya çıkan sonuç şudur; beden ve ruh domino taşı misali bir uyum içerisindedir. İyi olan beden ruhu destekler, iyi olan bir ruh da bedeni destekler. Salgılanan hormonlardan, kan dolaşımına kadar insanın tüm bedenini sarar bu etki.
Sağlıklı bir bedenin insanın sahip olduğu en büyük servet olduğu özellikle bu zamanlarda daha iyi anlaşıldı. İnsanın yaşadığı kendini arayış sürecinde gözden çoğunlukla kaçırdığı bir şey vardır; bedeni. İnsan, bedene somut bir şekilde sahip olmanın verdiği şımarıklık ile ona iyi bakmanın önemini unutabiliyor. Hâlbuki bedenin sağlıklı olmasına en çok ruhun ihtiyacı vardır. Çünkü eğer beden sağlıklı kan pompalarsa bu pompalanan sağlıklı kanın beyne ulaşması ile birlikte beyinde var olan odaklanma, zihinsel aktivasyon, düşünme gücünde akıcılık gibi birçok konuda insanın psikolojisini etkileyecektir. Sağlıklı bir beden için ihtiyacımız olan şey şudur; aktif bir beden! Aktif bir beden yalnızca spor salonlarına gitmek olarak algılanmamalıdır. Aktif bir beden demek, içerisinde insanın bedenini aktif eden her şeyi kapsar. Hatta aktif beden aktif zihin sloganı, içerisinde bedeni harekete geçirmeyi hedeflerken aynı zamanda insanı idealler ve hedefler konusunda harekete geçirmeyi de kapsar.
Spor yapmak, yürüyüş yapmak, kasları çalıştırmak bizlere yalnızca fit bir beden sağlamakla kalmaz aynı zamanda aktivasyon gücümüzü ve sınırımızı arttırır. Tüm bunların yanında az evvel bahsettiğim gibi spor yaparken vücudun terlemesi, salgılanan hormonlar, vücutta beliren yenilenme ve hareket halinde bulunmanın verdiği tüm sinyaller beyin tarafından olumlu olarak kabul edilir ve endorfin seviyesini artırarak mutluluk hormonu olarak bilinen dopamin salgılanmasını destekler ve motor kontrolünü arttırır. Hareket halinde olmanın ve harekete geçmenin ruha iyi geldiğini bilimsel sonuçlarla da destekleyerek açıkça söyleyebiliriz. Şimdi bu gerçekliğe biraz daha geniş bir perspektiften bakalım.
Yukarıda bahsedilenlerin kısa bir özeti olarak şunu söyleyebiliriz: Aktif beden aktif zihin demektir ve harekete geçmek bedene ve ruha iyi gelir. Peki, harekete geçmek yalnızca egzersiz yapmak mıdır? İnsan hayat yolunda yalnızca bedensel olarak mı harekete geçer? Beden yalnızca yorulduğu ya da terlediği zaman mı harekete geçmiş olur? Tüm bu soruların cevabı ‘Hayır’dır. Harekete geçmek; ulaşılmak istenen hedefe doğru eyleme geçmek, varılmak istenen noktaya ulaşmak için kat edilmesi gereken yola başlamak demektir. Dolayısıyla eğer insan bedeni ve ruhu harekete geçmek ile şifa buluyorsa demek ki hedeflere giden yollarda harcanan çaba ile bedeni aktive etmek de ruha aynı zamanda bedene iyi gelir.
Hayatın koşturmacasına kapılıp giderken gözden kaçırdığımız onca şey var aslında. O hengamenin içinde bazen sevdiklerimizi, hedeflerimizi, ideallerimizi, olmak istediğimiz kişiyi unutuyoruz. Kısa bir mola verdiğimiz, durup kendimize baktığımız an yaşanacak kısa bir içsel sorgulama aslında tüm dış etkenleri çektiğimiz zaman bize kalan ‘öz’ olacaktır. İnsanlar doğar, yaşar ve ölür. Yaşam diye adlandırdığımız aralıkta insanlar deneyimler yaşarlar ve muhakkak her insanın yaşamının çoğu evresinde sahip olmak istediği, hakkında hayaller kurduğu bir ideal yaşamı vardır. Maddesel olan her şeyi bir kenara alıp baktığımızda hayaller dediğimiz şeyin aslında duygular üzerine kurulmuş senaryolar olduğunu görürüz. Mutluluk için parayı, gurur için başarıyı, rahatlık için huzuru ya da heyecan için adrenalini düşleriz. Aslında üzerine hayaller kurduğumuz tüm materyaller nasıl hissetmek istediğimiz üzerinedir. İdeal yaşama ulaşmak için nasıl hedefler belirlemeli ve istikrarla çalışmaya devam etmeliysek, ideal duygular için de aynı hedef ve istikrarı belirlemeliyiz.
Daha önce hiç hedef belirleyip bir türlü harekete geçemediğiniz oldu mu? Sorun şimdi kendinize hiç yapmak isteyip bir türlü yapamadığınız, hedefe giden yola koyulmuş olsanız dahi istikrarlı bir şekilde ilerleyemeyip motivasyonunuzu kaybettiğiniz için pes ettiğiniz oldu mu? Muhtemelen herkesin birden çok evet cevabı vardır. Harekete geçmek sanıldığından çok daha zordur. Harekete geçmekten daha zor olan şey ise istikrardır. Bunu hemen bir örnekle açıklayalım; yıllardır spor yapmak isteyen birini düşünelim. Spor yapmak istiyor çünkü daha fit bir fiziğe, daha sağlıklı bir bedene sahip olmak istiyor ve biliyor ki eğer spor yaparsa vücudunda yaşadığı kas ağrıları hafifleyecek veya geçecek. Her ortamda başlamak istediğini dile getiriyor, spor yapan kişilere imreniyor hatta hayatında birkaç defa spor salonlarına dahi kayıt yaptırmışlığı var. Fakat bir türlü o istediği düzenli spor yapan kişi olamıyor. Hâlbuki bunu yapmıyor olmak onu huzursuz ediyor ve aklını meşgul ediyor. Peki, neden harekete geçip istediği sağlığa ve hayal ettiği güzel bedene ulaşmak için harekete geçmiyor da onun yerine bu huzursuzluğu yaşıyor? Bu örnekte verilen spor örneği hayat ve hedefler üzerine her şey olabilir. Okunması gereken bir kitap, yapılması gereken bir ibadet, öğrenmek istenen lisan, düşlenen bir değişim, gelişim, eğitim ve daha bir sürü örnek verilebilir. Harekete geçmek konusunda bizi alıkoyabilecek bir dolu sebep varken harekete geçmek elbette kolay değildir. Üşenmek, bahaneler, konfor alanından sapma korkusu, yeniliğe karşı güvensizlik gibi sebepler de var ama bu sebeplerin temeline baktığımız zaman bizi hedeflediğimiz noktaya ulaşma konusunda alıkoyan tek şey var o da; nefis.
Sözlük anlamı olarak nefs öz varlık ve kişilik demektir. Hem tasavvufi hem de felsefi olarak üzerine çokça düşünülmüş ve araştırılmış bir konudur nefs. Felsefenin ortaya ilk çıktığı zamanlardan beri var olan ‘insan nedir?’ sorusuna aranan cevaplarda filozoflar; insan bedendir, insan ruhtur ve insan nefstir cevaplarını bulmuşlardır. İnsanın bu üçünün harmanı olduğunu düşünürsek ideallere giden yolda neden tıkandığımızı daha iyi anlamış oluruz. İnsan hem nefs ile hem beden ile hem de ruh ile karar verir, harekete geçer, yol alır. Bunu aynı örnek üzerinden açıklamak gerekirse; beden spor yap buna ihtiyacım var derken ruh bedeni destekler ve eğer harekete geçerse neleri başarabileceğini söyler. Tam bu noktada nefs devreye girerek üşengeçlik adı altında bir dolu bahane ile harekete geçme konusunda insanı oyalar. İdeal koymak ve istikrarlı olmak bizi bu oyalamadan büyük çoğunlukla kurtarır. Daima yapılması gereken ilk adım harekete geçmektir. Planlamak, düşünmek, yapılacakları listelemek hedefe giden yolda atılan her adım bir harekettir. Dolayısıyla istikrarlı bir şekilde sizi başarıya götürecek olan yola odaklanmak ve çalışmak sizi negatif yönde etkileyecek herhangi bir düşünceyi engelleyecektir.
Hedefler her ne olursa olsun insan harekete geçmeye niyetlendiği zaman daima bahaneler sunmaya ve kendini engellemeye çalışır. Aynı zamanda bahane bulma ve kendini bulduğu bahaneye inandırma konusunda da oldukça başarılıdır. Bu noktada ihtiyacımız olan şey disiplindir. Disiplinli bir şekilde varılmak istenen noktaya her gün bir adım dahi yaklaşıyor olmak bizi harekete geçirmiş olur. İdeallerimiz yolunda çalışmak ve ideallerimize odaklanmak bizi anda tutar ve motivasyonumuzu arttırır. Düzenli bir şekilde varmak istediğimiz hedef için çalışmak kendi kendimize oluşturduğumuz blokajları bir bir kırıyor olmak demektir. Potansiyelimizin gücünü ortaya çıkarmak için ihtiyacımız olan şeye sahibiz. “Hayal gücü ne ilahi bir armağandır,” diyor Goethe. Hayal kurabiliyorsak, kendimize bir hedef belirleyebiliyorsak, varmak istediğimiz yer hakkında düşlerimiz varsa aslında çoktan harekete geçmişiz demektir. Geri kalan ise çalışmak ve istikrardır. Bedeni harekete geçirerek aktif tutmak bize başarı için gereken zihinsel gücü ve motivasyonu sağlayacaktır. Kısacası ihtiyacımız olan aktif bir beden ve aktif bir zihindir.
Beyza Kılınç